MÜSLİM OĞUZ

MÜSLİM OĞUZ

muslimoguz@windowslive.com

ANLAŞILAMAMAK DERDİ..

10 Mart 2021 - 21:25 - Güncelleme: 10 Mart 2021 - 21:49

ANLAŞILAMAMAK DERDİ...
Bugün değerli bir dostum çok üzüleceğim bir olayı konuştu bana.
Kerbela ile ilgili bir yazar tanıtılırken altına bir yorum yapılmış.
Bir yanlışı düzelmek istemiş, ilk yazılan eser dediğinde ilk yazılan eserin benim olduğunu söylemiş.
Bu yorum birkaç dakika içerisinde silinmiş.
Başlangıçta buna çok önem vermedim.
Ama düşündükçe üzüldüm.
Kerbela hakkında yaklaşık yedi yıllık araştırmamdan sonra akademisyenlerle de işbirliği yaparak ortaya hiç de mütevazi olmadan devasa bir eser çıkardım.
Bu eseri yazdıktan sonra hayatımda bu kadar şaşkınlık yaşamamıştım.
Bu eser önce kendi camiamız tarafından yok sayıldı.
Ardından da eserin okunması engellendi.
Kimlerin engellediğini ben söylemiyorum, siz biliyorsunuz.
Hz.Hüseyin’in şahadetini bir ekmek parası olarak değerlendirenlerin, bu söz bana ait değildir, büyük bir tepkisiyle karşılaştım. Bir kısmının da suskunluğuyla!
Elbette Dünyanın en büyük yazarı olduğumu ya da Türkiye’nin en büyük yazarı olduğumu iddia etmiyorum.
Fakat 1979 dan beri yazı yazıyorum.
1982’den itibaren bu yazılar kitaplaşmış.
Bu kitaplar mansiyondan dereceye varan ödüller kazanmış.
Zaman zaman okuyucularımın tenkitlerine ya da incelemelerine maruz kalsam da bunlara son derece önem vermişim, değer vermişim.
Bu kitaplarımın yeni baskılarında eğer bir hata varsa bunu düzeltmişim.
Hatasız bir Allah’tır.
Fakat böyle bir engelleme ile karşılaşacağım aklıma bile gelmezdi.
Seni sevmiyorlarsa ora senin elin değildir zaten.
Seni engelliyorlarsa ora senin elin değildir zaten.
El dediğin nedir ki?
Arkanda duran insanlar değil midir?
Seni seven insanlar değil midir?
Seni destekleyen insanlar değil midir?
Sana sarılan insanlar değil midir?
Bunlar olmazsa el demenin ne önemi var?
El sadece ister mi?
Bir dostum anlatmıştı.
Son derece çalışkan son derece zeki, çok başarılı bir dostum.
“Başarılarımı en çok babama anlatmak istiyordum. Babam sadece karneme şöyle bir bakıp
cebinden on lira çıkarıp bana verirdi, sonra gazetesini okurdu.
Paradan o zaman nefret ettim ben.
Sadece saçımı okşaması benim için en büyük ödülüydü ama hiç bir zaman saçımı okşamadı.”
Ben elimden para istemedim, pul istemedim, şöhret de istemedim.
Ben elimden sadece o arkadaşım gibi okunmak, takdir edilmek yada bilimsel bir şekilde değerlendirilmek, hata varsa bunun tartışılmasını istedim…
Oysa benim memleketim bunları görmezden geldi!
Yaşadığım yerlerde kitaplarımı okuyanlardan, yaşamadığım yerlerde kitabımı edinip okuyanlardan her zaman olumlu tenkit aldım ve bunun neticesinde bazı kitaplarım ikinci baskısını, bazıları üçüncü baskı yaptı.
Dünya çapında ünlü bir akademisyen Celal Bayar Üniversitesi’ndeki,
Erivan ile ilgili bir konferansta, bu akademisyen aynı zamanda Azerbaycan tarihinde çok önemli yeri olan bir akademisyen. Burada kimseyi rencide etmemek için, ismini gerektiği zaman açıklarım, Yazdığım romanı görünce, Tek Başına romanını, heyecandan titredi.
“Ben dedi, bu yazdığınız zatın uzun yıllar yanında bulundum, başdanışmanlığını yaptım, bir tarihi onunla birlikte yaşadım. Ama hayatımda bu kadar çok heyecanlanmamıştım. Elimdeki bütün malzemeleri size vermeye hazırım yeter ki bu eserin ya ikinci cildini yazın veya onları da ikinci baskıya ekleyin.
Doğrusu şaşırdım. Yani cebimden bastırıp herkese bedava dağıttığım bu eseri çok değerli bir profesör ağlayacak kadar büyük bir heyecanla karşıladı.
Her zaman yanımda beraber dolaştığım değerli dostum İrfan Murat Yıldırdım bana dedi ki bunu eklemeyi düşünme niye aradaki boşluğu doldurmuyorsun? Bu bir nehir romandır zaten. Üçüncü cildi yazmaya başlaman lazım. Bu artık senin tarihi sorumluluğun.
Sayın Yıldırım eserlerimin çoğu yazılırken yanımdaydı. O çektiğim sancıları, sıkıntıları, eziyetleri yakından bilen birisi. Elbette ki onun dediğine önem veriyorum ve başladım.
Peki bu yedi romanın karşılığında, yedi romana harcadığım paranın yedi de biri ya da on yedide biri elime geçti mi? Geçmedi, yirmi yedide biri geçmedi.
Çoluğumun çocuğumun rızkını harcadım ne için?
Vatan için, millet için, İnançlarım için, halkımın inançları için…
Uydur kaydır, hiç kimsenin üstünde duramadığı, durmadığı şeyleri önüme çıkarmaya çalıştılar, güldüm geçtim. Ama hiçbir şey beni o arkadaşımın dediği hadise kadar üzmedi.
Iğdır’da, birisinin benim inançlarımla ilgili yazdığı eserin altına bir yanlışlığı düzeltmek için ,benim adımın geçtiği bir yorum yapıldı üç dakika içinde silindi.
Demek ki benim aynı inancı paylaştığım,
Aynı ülküyü paylaştığım,
Aynı soydan geldiğim insanlarımın arasındaki değerim sadece üç dakikalık bir sürece sığdı!
Mitolojide de, inanç sistemlerinde de Cenabı Hakkın dünyayı yaratırken bile yedi gün beklediği düşünülürse, aslında üç dakika da fena sayılmaz!
Niye aramızdan birinin başarılı olması bizi rahatsız ediyor ki?
Şimdi bu yorumu yapan arkadaşım bir hekim.
Saygısız bir yorum yapmaz.
Rahatsız edici bir yorum yapmaz.
O yorumu sildiren şey nedir acaba?
Dediğinin ne olduğu önemli değil? Saygısız mı? İnançlara aykırı mı? Oradakilere ihanet mi etmiştir. Belki şu cümleyi kullanmıştır. Bunun üzerine en iyisini yazan Müslim Oğuzdur. Eserinin adı da Kerbela Akşamları’dır. Yorumu silmeden önce merak edip okumak gerekmez mi?
Bir gün bir televizyonda konuşurken, eserlerimin üzerinde konuşacak olan adamın, tesadüfe bakın ki üç kitabımdan hiç birini okumadığını anladım
Onun gençlik heyecanına verdim ve bir saatlik konuşma sırasında soruyu da ben sordum cevabı da ben verdim ama onun gönlünü asla kırmadım. Çünkü o benim toprağımın insanıydı!
Siz bu toprakta olmadan ben o toprakta vardım.
Siz bu toprağı sevmeden ben o toprağı sevdim.
Siz o toprakta sadece salatalık ekerken,
Ben fikir tohumlarını da ektim.
Onu korumak için de diğer dostlarım ve büyüklerimle beraber canımı ortaya koydum.,
Diyardan diyara sürüldüm.
Ama asla ne inancımdan ne kimliğimden ne ruhumdan, ülkümden taviz vermedim.
Bu yorumla mı inancım sarsılacak? Elbette hayır.
Ama benim memleketimdeki saygınlığımın, benim memleketimdeki hatırlanmamın üç dakikadan biraz daha fazla olması gerektiğini düşünüyorum.
Onu silen insanın niyetinin kötülüğünü düşünmüyorum.
Ama nedir bu bizdeki yabancıya tapınma?
Nedir bu kendi evladına düşman kesilme?
Yok yok… Pardon pardon pardon…
Neticede Hz. Hüseyin efendimizi de Yezit’in emrine giren Kûfeliler şehit etmedi mi?
Pardon. Ben yine de hepinizi seviyorum
Ben yine de satışlarına bizzat kendi toprağımda engel olunan kitaplar yazacağım!
Ben yine de kendi toprağımın haricinde de çok sevilen eserler yazacağım.
Ben yine yurt içinde ve yurt dışında üzerine, yüksek lisans ve doktora yapılan eserler yazacağım…
Bilmeli ki sel gider, kum kalır, el gider biz kalırız.
El yanmaz, biz bize yanarız!
Varsın toprağımda bu tohum yetişmesin.
Biz turan elliyiz!
Turanda yetiştiğini biliyorum zaten.
Bu da bana yeter.
Saygılar…
Müslim OĞUZ

YORUMLAR

  • 0 Yorum