Prens Siyaseti
Türkiye, siyasi prenslerle Turgut Özal döneminde tanıştı. Yurt dışında yaşayan “iyi eğitim”
almış, bazıları KKTC vatandaşı olan gençler ülkeye davet edildi. Bunların davet edilmesinde oğlu Ahmet Özal’ın rolünün büyük olduğu o dönemki gazetelerde çok yazıldı, çizildi. Çok ağır şartları olan devlet kurumlarının genel müdürlüğüne atanma koşulları bu prensler için yeniden düzenlendi. Bir gün dahi kamu hizmeti olmayanlar, devletin 20 yıl hizmet isteyen görevlerine bir kalemde atandılar. Bunlardan en akılda kalanlar ise Bülent Şemiler ve “rüşvetin belgesi mi olur” sözünün muhatabı olan Engin Civan’dı. İkisi de kamu bankalarına genel müdür olarak atandı. Aynı bankalarda halef-selef oldular. Bir süre sonra genel müdürü oldukları bankalar battı. Engin Civan; civangate adıyla siyasi tarihimize geçen skandalın baş mimarı oldu. İş adamlarından rüşvet aldığı mahkemelerce kanıtlandı ceza aldı, hapis yattı.Sonrasında geldiği yere geri döndü. Olan ülkeye oldu. Sadece Engin Civan’ın ülkeye maliyeti 500 milyon dolar olarak hesap edildi.
Ahmet Özal’ın milli takıma futbolcu taraması yapar gibi bulup getirdiği 150 Türk gencinden ne kadarına görev verildi? Bilmiyoruz. Bu gençlerin ülkeye toplam maliyeti konusunda da çok bilgi sahibi değiliz. Ancak kamuoyuna yansıyanları biliyoruz. O gün devrede yine yeraltı dünyası vardı. Alaettin Çakıcı ve kayınpederi Dündar Kılıç, iş adamları ile prensler arasında arabuluculuk rolünü üstlenmişti. Dündar Kılıç, Mahkeme kayıtlarına yansıyan ifadesinde;rüşveti veren Selim Edes ile rüşveti alan Engin Civan’ın barışması konusunda Semra hanımın (Özal) arabuluculuk yapmalarını istediğini ifade ederek, Semra Hanımın; “ikisi de yakınımız,bir birine zarar vermesinler “ sözünü kayıtlara geçirmişti.
Siyaseten ANAP’ın dağılmasının birçok nedeni olabilir. Ancak çözülmenin, bu rüşvetçi
prenslerle başladığını söylemek yanlış olmaz. Sonrasında alternatif olarak iktidara gelen
DYP’de, benzer akıbete uğramaktan kurtulamadı. Çünkü benzer metotları, Semra Özal’ın
yerini Özer Çiller ile ikame eden Tansu Çiller hükumeti de, uygulamaya başladı.
AK Parti, merkez sağın içine düştüğü bu girdaptan çıkamadığı bir dönemde alternatif parti
olarak iktidara geldi. AK Partinin kurduğu ilk hükümetlerin bakanlar kuruluna baktığımızda
tasfiye olan merkez sağın kimi kadrolarına yer verdiği, bu alana oturmak isteğinin ilk
belirtileridir. 2007 seçimlerine kadar adeta sağ bir koalisyonu andıran Ak Parti yönetimi, 2007 den sonra bu geleneği bozarak, farklı koalisyonlara girdiği 15 Temmuz’dan sonra kamuoyuna bizzat sözcüleri tarafından açıklandı.
Milli Görüş gömleğini çıkardığını liderinin ağzından açıklayan AK Parti, 90’lı yılların prens
modasını hatırlayarak özellikle merkez sağdan olası rakiplerini “prens kadrosundan” transfer etmeye başladı.
Bugünlerde, her Pazar sabah saatlerinden itibaren evlerimizde yankılanan ve artık olağanlaşan mafya yayınlarına baktığımızda 90’lı yıllardan fazla değişen bir şey olmadığını görüyoruz.
Mafya Liderinin ısrarla 40 yaş altına seslenmesi planlanmış bir hedef kitledir. Zira 40 yaş üstü olanlar, bu filmi daha önce seyredenlerdir. Bu yüzdendir ki 40 yaş üstünde reytingi düşüktür.
Olayın en tanıdık yanı, Civangate skandalında devreye kim girdi ise şimdi de aynı “kurum”lar giriyor. Türkiye; ne yazık ki iktidarlar eliyle mafyayı uzun yıllardır, kurumsallaştıran bir anlayışla yönetiliyor. İnci Baba lakaplı Mafya babasının Cumhurbaşkanı Demirel ile yakınlığını biliyoruz. Alaettin Çakıcı ve Dündar Kılıç’ın kime ne için aracı olduğunu bizzat yeraltı dünyasının ünlü babası Dündar Kılıç’ın kendisi açıklamıştır.
Yaşadığımız dönemde, siyasetin gündemini sık sık işgal eden 90’lı yıllara dönmeyelim
söylemi ve O yıllara ait Beyaz Toroslar göndermesi tesadüfi değildir. 90’lı yılların Beyaz
Toroslarını artık Oyak-Renault üretmiyor. Ancak 90 yılların diğer bütün aktörlerini, sistem
üretmeye devam ediyor. Endişe edilecek konu sistemin bu üretimi güncellemiş olmasıdır.
Bugün yaşananlara bakıldığında görülen, AK Partinin prens transferinin de, sıkıntılara neden olduğu-olacağı- gerçeğinin su yüzüne çıkmış olmasıdır.
Siyasi partiler düzelmeden, ülkenin düzelmesini beklemek; beyaz tavuktan, kırmızı yumurta beklemek kadar hayalcilik olur. Türkiye bir an önce Siyaset kurumunu reforme edecek adımları atmalıdır. Bu yapı değişmeden, hiçbir şey düzelmeyecektir. Aksi halde sadece isimler değişir…
YORUMLAR