Bu gün 23 Nisan, yani Nisan’ın 23’ü…
100 yıllık bir öykü…
Hiçbir mitoloji böyle bir efsaneyi yazmadı.
Hiçbir ütopya bu kadar heyecan veremedi…
Çünkü gerçeğin öyküsüdür bu.
Dolmabahçe rıhtımında başlayan bir aşkın hikâyesi..
Samsun’da söz kesilmiş, Erzurum’da Anadolu’nun ana rahmine düşmüş,
Sivas’ta doğum sancıları başlayan, Ankara’da doğumu müjdelenen bir aşkın öyküsüdür bu.
Milletten başka hiçbir efendi kabul etmeyen, vatanın kurtuluşunu milletim azim ve kararında
gören, manda ve himayeyi red ederek, bağımsızlık uğrunda ya istiklal ya ölümü, parola olarak
belirleyen emperyalizme başkaldırışın adıdır, 23 Nisan... Adı Milli Egemenliktir, soyadı
cumhuriyet. Soy kütüğü ise Millet.
Bu gün 23 Nisan, yani Nisan’ın 23’ü…
Egemenliğin sahibine koştuğu gündür.
Orta Asya bozkırlarından at üstünde gelen,
Bin yıl bu topraklarda can veren bir halkın, Millet olma öyküsüdür.
Adının konulduğu, kaderinin kendisinin olduğu gündür.
Ne mutlu bize ki, bu gerçeğin öznesiyiz,
Ne mutlu bize ki, kimsenin kulu değil, bu ulusun neferiyiz.
Vatandaşız, Vatana taş gibi..
Yurttaşız. Mustafa Kemal’e yoldaş gibi..
Bu gün 23 Nisan, Yani Nisan’ın 23’ü…
Dilimizde İstiklal Marşı, başımızda Ay yıldızımız var…
Ne zaman sıkıntıya düşsek, ümit alacağımız bir çift mavi gözümüz var.
Bu gün 23 Nisan. 100 yıllık bir öykü bu, 100 kere değil 100 bin kere kutlu olsun desek azdır.
Çünkü Egemenlik bila kaydu şart milletindir. Yani kayıtsız, yani şartsız.
Ya kayda şarta bağlayanlar.. Onlar, bilmem ne ülkesinin ne zırhlısı ile gittiler.. Bir daha da
gelemediler… Kayıt ve şart isteyenler varsa, bir gemiye gidebilirler…
Bu gün 23 Nisan, yani Nisan’ın 23’ü kutlu olsun, kutlu kalsın…