TÜRKİYE VE AZERBAYCAN EDEBİYATINDA “AĞRI DAĞI”
Doç.Dr. Zülfiyye İSMAYIL
AMEA Nahçivan Bölümü
Giriş
Türkiye’nin Doğu ucunda, Iğdır ve Ağrı ilinin sınırları içerisinde yer alan Ağrı
Dağı᾿nın tarihi ve kültürel özelliklerini Türkiye ve Azerbaycan’nın Kandaş yazarları
şiirlerinin diline füsunkar bir biçimde yansıtmaktadırlar. Bu mevzuya muracat
etmemiz tesadüfi diğil, çünki Ağrı dağ Türk milletinin ortak değerlerinin
göstergesidir. Kültürümüze canlılık kazandıran en değerli unsurların başında şairler
ve onların kalem ürünleri yer almaktadır. Bu bağlamda Türkiye - Azerbaycan şiir
edebiyatı sanki bir ağacın iki dalı gibi şunun mayvesi hepimize helal. Bu Dağının
kendine özgün nitelikleri Kardeş Kalemlerle berrakliğa ulaşmıştır. Tebliğde
inceleyeceğimiz şiirlerde gerçekten birer Ağrı Dağ tablosu görülmektedir.
Dağlar mevzusu poeziyada en çok muracat olunan ezeli ve ebedi mevzudur.
Şairler bu konumdan hiç bir zaman yan geçe bilmir. Okunan her bir şiirde Ağrı
Dağı᾿nın bir başka görünümü izlenilmekte.
Dağ her hangi bir şaire göre bambaşka bir anlam ifade eder. Düşünce ve
duyumun en parlak örneğini yaratan, çok sevilen usta yazar-şair Haneli KERİMLİ
için Ağrı Dağı dertdaştır. O, 1996 yılında Türkiye᾿nin Doğu bölgesine geldiğinde Ağrı
Dağı᾿nı yakından görme fırsatı yakalar. Kalemiyle çoğu zaman ağrı-acı yeşerten şair
13 kıtalık şiirinin adını Ağrı Dağ koyar. Bu şiir, yaratıcı şairin ürettiği, nesnesiyle tam
anlamıyla hemhal olduğu bir esere eşsiz bir örnektir. Şair sanki yıllardan beri içinde
sakladığı milletinin dert-serini paylaşmaya dert ortağı arıyordu ve bulmuşken
haykırarak, bazen inleyerek, bazense öfkelenerek sitem ediyor. En mahrem ve kutsal
sırlarını anlatıp içini döker. Şairler için terennüm, vasf objektifi olan Ağrı dağla
dertleşen şair onun da ağrısını ağırlamağa amadedir.
Ağrı dağı ağır eller ağrısı,
2
Gelmişim ağrını ağırlamağa (3, 70).
Uzun yıllara dayanan hasretin poetik ifadesi bu mısrada dile gelir:
Sane yol gelirdim ne vahtan beri
Yolumu kesmişdi sarı dikenler (3, 70).
Şu bend özlemin, umudun, öfkenin içinde bir süs öğesidir. Konkret tarihi şeraitdeki
olayların benzersiz bedii obrazını yaradarak:
Sana kovuşmakçin yıllardan beri
Vermişem neçe yol deryaca kanlar (3, 70). – yazıyor.
Şair çizdiği Ağrı dağının, bu taş mucuzesinin tarihsel taleyini göz önünde
bulundurarak büyük milletimizin geşdiyi maşakketli yolun zorunluluğunu çok dolgun
ifade edtmektedir:
Ucanın, meğrurun ezelden beri
Çekilmez başından dumanı, çeni.
Büyüklük özü de bir dertmiş, dağım,
İçi özün yakar, çölü düşmeni (3, 70).
Ağrı Dağ motifinin ötesi – dağın ardı, ihmal edilmiş gerçekliklerin mekanıdır.
Bu meziyyetler imgelenilerek obrazlı duyguyla sunulur:
Ağrıdağ, zamanın rengi sürüşken,
Haklı haksızlaşıb, haksız haklanıb.
Arkasız milletin, arkasız elin
Varlığı, yokluğu Allaha galıb…(3, 71)
“Türkün türkten başka dostu yoktur” ilke ruhunun acıkca duyulduğu şu
mısralarda nigarançılık hüküm sürür. Dönemin tüm ideolojik gel-gitleri, sarsıntıları,
arayışları şiirine sinmiştir denilebilir. Dolayısıyla, şiir Ağrı Dağ᾿ını poetik
terennümünden çok, Azerbaycan ve Türkiye dostluğunu sembolu gibi
değerlendirilmektedir. Bu bağlamda, bu şiir dağlara değgin hitaben yazılan yeni
poetik düşüncelerin başlanğıcı olmakla eşdeğer bizi aydınlığa, doğanın güzelliğine
bir tuğla eklemeye, yapıcı olmaya çağıran aydınlıkçı, didaktik şiirlerdendir.
İnsanın dağlığı, umudu, bitmeyen bir kaynak gibi besler ve bu umut dolu oluş
dağın verili sözüdür. Dağ, içinde başka dağlar gizler, tüketilemezdir. Yurt sevgisi,
bağımsızlık arzusu dağın olmazsa olmazıdır. Yaşamı onlarsız nitelendirilemez.
Nahçıvan edebiyat camiasında “Ağrı dağı” mevzusuna en çok müracat eden
3
şairlerden biri de Vaqif MEMMEDOV᾿dur. Şairin bu mevzuya daha geniş yer
vermesinin, müracat etmesinin önemli nedenlerinden biri, belki de birincisi şairin
dünyaya göz açtığı ve erginliğe eriştiği Sederek köyünün coğrafi bakımdan Ağrı
dağına en yakın mesafede (7-8 km) yerleşimi ve yılın tüm fesillerinde başı karlı Ağrı
dağı᾿nın ezemetli görünümü şairin hafızasında ebediyen hek olunmasıdır. Şairin
“Ağrı dağı” mevzusunda şiirlerinden örneklerin tahliline geçmezden önce onun
Türkiye basınında neşr olunan «Unutulmaz Bayburt anılarım» adlı irihacimli bedii-
publisistik yazısından aşağıdakı parça dikkat çekmektedir: “Dünyaya gözümü açtığım
yıllarda; dağlara, derelere, tepelere doğru tırmandığımda, ufukta ilk dikkatimi çeken
Türkiye tarafında bulunan ve köyümüzün her tarafından çok açık bir şekilde görünen
Ağrı Dağı olmuştur. Yılın her döneminde tepesi karlı olan Ağrı Dağı... Belki de, Ağrı
Dağı, hiç bir diyardan bizim köyden göründüğü gibi azametli, vakur ve yakın
görünmüyordur diye düşünürdüm...
Yine o yıllarda “Köroğlu” destanını okurken, Köroğlu’nun, İstanbul, Erzurum,
Erzincan ve Kars seferlerinde adı geçen yerlerin Türkiye tarafında olduğunu çocukça
da olsa tasavvur edebiliyor, adı geçen tüm yerlerin, Çamlıbel’in ve Köroğlu’nun tüm
izlerinin gözümün önündeki Ağrı Dağı’nın arkasında olduğunu bilirdim.
Çocukluk yıllarımda yılın tüm zamanlarında saatlerce düşünüp hayallere
dalardım: Sovyet rejiminin sert dayatmaları ve dalgaları arasında alçalmayan Ağrı
Dağı, efsunlu ve tılsımlı bir uzaklık olduğu gibi, özlem duyulan denizler gibi yuva
kurmuştu yüreğimde... Öyle ki, Türkiye’ye ve Türk dünyasına ilk sevgim Ağrı
dağından başlamıştı diyebilirim...” (12)
Doğduğu toprağın coğrafiyasını mükemmel bilen, hem de branşı tarihçi olan
şair “Sederek kalesi” şiirinin sadece bir bendinde aynı kalenin kadim tarihinden,
yağılara karşı kahraman mücadilesinden, hem de coğrafi bakımdan nerede
yerleşmesinden söz açmaktadır ki, hemin kıtayla de bu kalenin Ağrı dağın
yakınlığında yerleşdiği belirtmektedir:
Bu kalenin özü kadim, yüzü ağ,
Zirvesinde yağılara yer azdır.
Bu kalenin bir yanında Ağrıdağ,
Bir yanı da İrevandır, Arazdır... (9, 59)