IĞDIR OTAĞI SOHBETİNDE (EVCİ KÖYÜ) TANITILDI

IĞDIR OTAĞI SOHBETİNDE (EVCİ KÖYÜ) TANITILDI
12 Ocak 2023 - 17:06

IĞDIR OTAĞI SOHBETİNDE, IĞDIRLI (EVCİ KÖYÜ) AŞIK MUHARREM, GÜNDÜZ MURGUL VE SAVAŞ EROL HOCALAR TARAFINDAN  TANITILDI 

Iğdır Otağı sohbetlerinin bu haftaki konuğu emekli edebiyat öğretmeni Gündüz Murgul'du. Yapılan  sohbette Iğdır yöresi aşıklarından  Evcili  aşık Muharrem'in hayatı, edebi kişiliği ve eserleri ele alındı. Aşık Meherrem'in Muzikal ve makamsal analizini ise Kültür bakanlığı  sanatçısı Savaş Yener Erol  anlattı. Sohbet sonrası Aşık Meherrem'in kendi sesinden  kayıt altına alınmış eserleri dinletildi. 
 
DÖRT ESERİNDE AŞIK (ŞAİR) MEHERREM MUGAM VE USUL ANALİZİ
              1-"Bu dünyanın sefasını sürmedim" adlı eserinde Azerbaycan mugam yapısında şur dediğimiz mugamı kullanmaktadır. Yaklaşık 14 dk.sürüyor. SeBebi aynı zamanda hikaye anlatıyor olmasıdır. Aşığın anlattığı hikayeler, kendi başından geçen hikayeler olduğu kadar, sosyal çevresinde gözlemlediği hikayeler yada Azerbaycan radyosundan duyduğu hikayeler olarakda karşımıza çıkabiliyor. Aşığın kullandığı mugamın güçlü sesinin hüseyni perdesi olduğunu söylemek mümkündür. Türkünün sözlerinin başlangıç perdesi ve yoğun olarak seslendirildiği perde hüseyni perdesidir.
                2-"Aşk ataşı" adlı eserinde Aşık meherrem, burada ilginçtir şair meherrem okuyacak diye kendisini ifade ediyor. Eserin mugamını zöhre ve ümmi olarak ifade ediyor. Eserin hikayesini aynı zamanda makam adı olarak da ifade etmesi yine dikkat çekici bir durum. Şur mugamı ve güçlü perde olarak Hüseyni yapısı bu eserinde de karşımıza çıkıyor.
               3-"Böyün bir gözelin seyrine vardım" eserini urfani makamı olarak adlandırıyor. Koçaklama ve güzelleme olarak 11'li hece ölçüsünde yazılmış.6/8 usül olarak icra etmiş.1971 de Ağa hocanın evinde kayıt yapılıyor ve aşık türküyü ona ithaf ediyor. Yoğun olarak kullandığı klasik mugam ve perde yapısı bu eserde de bulunmaktadır.
               4-"Men gedirem dünyadan aman selvi" eserini kardeşi Muzaffer ve Selman bey ile beraber kaydettiğini söylüyor. Eserin mugamını Gül çoban gele mugamı olarak adlandırıyor, Bu mugamların kuzeydoğu Anadolu aşıklık geleneğinde kullanılıp kullanılmadığı ayrıca araştırılacaktır. Yine şur mugamı ve hüseyni güçlüsü bu eserde de karşımıza çıkıyor.

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • atabey
    3 hafta önce
    EVCİLİ AŞIK MEHERREM (AŞIK MOHO) Âşık (Meherrem) Moho (Muharrem Arslan, 1921-1989), Aras Nehri'nin iki yakası arasında köprü kuran hayat hikayesi, güçlü sanatı ve taşıdığı Dede Korkut geleneği ile Iğdır yöresinin kültürel hafızasında derin izler bırakmış önemli bir halk ozanıdır. Onun sanatsal işlevi, sadece bir eğlence kaynağı olmanın ötesinde, halkın ruhunu besleyen, eğitici ve birleştirici bir rol üstlenmiştir. Aras’tan Iğdır’a Bir Yaşam Hikayesi Muharrem Arslan, Hicri 1337 (Miladi 1921) yılında Azerbaycan’a bağlı Karakuş köyünde dünyaya geldi. Babası Oruçali ve annesi Zinyet hanım olan Moho, küçük yaşlarda Aras Nehri’ni geçerek bugünkü Türkiye sınırları içindeki Iğdır’a yerleşti. Önce Koçkıran, ardından da hayatının sonuna kadar yaşayacağı Evci köyüne yerleşen Âşık Moho, burada evlenerek iki oğlu ve bir kız çocuğu sahibi oldu. Yöre halkının, Aras’ın öte yakasından gelenlere verdiği "o taylı" unvanı, onun sanatçı kimliğine eklemlenerek "O Taylı Âşık Moho" olarak tanınmasını sağladı. Yaşamının büyük bir bölümünü yoksullukla geçirdiği söylenir. Köyde sahip olduğu azıcık arazinin getirisi dışında geçiminin sağlamak için düğünlerde saz çalmak ve halk hikayeleri anlatmak suretiyle geçimini sağlamaya çalışırdı. Bu durum, onun sanatının yalnızca bir hobi değil, aynı zamanda hayatta kalma aracı olduğunu da gözler önüne serer. Âşık Moho ve Dede Korkut Geleneği Âşık Moho, Iğdır yöresinde sözlü halk âşıklık ve Dede Korkut geleneğinin son temsilcilerinden biri kabul edilir. Onun sanatı, yalnızca Kars ve yöresinden gelen âşıkları dinleyerek beslenmekle kalmamış, aynı zamanda Azerbaycan âşık tarzını da derinlemesine benimsemiştir. Damadı Erkan Aksu’nun anlattığına göre, Bakü Radyosu’nun müzik yayınlarını büyük bir titizlikle takip edip teybe kaydederek ezberlemesi, onun sanatsal köklerinin sürekliliğini sağlamadaki azmini gösterir. Moho'nun bir âşık olarak en belirgin özelliği, icra ettiği halk hikayeleridir. O, düğünlerde kurduğu âşık otağında, bir gündüz bir gece süren anlatımlarıyla dinleyicileri bambaşka dünyalara taşırdı. Repertuarında Aşık Kerem, Duvarganlı Abbas, Şah İsmail, Köroğlu kolları, Esmehan, Tahir ile Zöhre gibi destanlar yer alıyordu. Sanatın Toplumsal İşlevi: Hüzün ve Neşenin Dengesi Âşık Moho’nun sanatı, Iğdır’da radyonun az bulunduğu o dönemlerde gençleri hem eğiten hem de eğlendiren bir sanatçıydı. Onun düğün icraları, toplumsal bir ritüel niteliği taşırdı: 1. Saz Havaları: Önce yüreği hoplatan saz havalarıyla topluluğu etkisi altına alırdı. 2. Zarıncı ve Hüzün: Ardından "zarıncı" gibi hüzünlendirici bir âşık havasıyla dinleyicileri duygusal bir derinliğe çekerdi. 3. Divani Tarz ve Neşe: Son olarak, daha oynak bir Divani tarzla dinleyicileri daldıkları hayal dünyasından çekip çıkarır, neşelendirirdi. Bu akış, onun sanatındaki derinliği ve dinleyici kitlesinin duygusal dengesini ustalıkla yönetebilme yeteneğini ortaya koyar. Belki de en önemlisi, Âşık Moho'nun meclislerinde, çift sürmekten başka bir şey bilmeyen köylüler, birer sanat eleştirmeni gibi davranmaya başlarlardı. Pamuk sulayan, buğday biçen çiftçiler bir anda yerlerini, anlatılan halk hikayelerini enine boyuna irdeleyen halk sanatçılarına bırakırdı. Moho’nun sanatı, çapanın belini büktüğü garip köylüleri sanatla kaynaştıran yegâne adresti. Âşık (Meherrem) Moho, 04.12.1989 tarihinde Evci köyünde vefat etti ve kabri de Evci Köyü Mezarlığı'nda bulunmaktadır. Yöredeki son yıllarını rahat geçirdiği belirtilse de, onun asıl mirası, “Halk sanatçısı” sözünü tam anlamıyla hak eden sanatsal işlevinde yatmaktadır. Âşık Moho, sadece Iğdır’ın değil, tüm Türk dünyasının sözlü kültür geleneğini gelecek kuşaklara taşıyan bir elçi olarak anılmayı sürdürecektir. Aşık Moho ebediyete göçtü Fakat halkın belleğinde o hâlâ yaşıyor. Onun bir dörtlüğünde olduğu gibi: “Esmehan’am düştüm elin feline Nasıl düştüm dil-ganmazın eline Bir sevda ki düşe nadan diline Ondan gelen hayır şer neye lazım” O sevda, bir insanın bir insana değil; bir ozanın sanata, söze, halka duyduğu sevgidir. Bugün Evci köyü mezarlığında bir mezar taşı sessizce onu bekliyor. Fakat o taşın ardında, Aras’ın yankısında hâlâ onun sazının sesi duyuluyor. Ve şimdi bizlere düşen, bu sesi unutturmamak, bu sazın tınısını yarınlara taşımak ve onun mezarını bir halk ozanına yakışır vaziyette yaptırmaktır. Kaynak: Melekli Ata Ocağı Kent arşivi – Savaş Yener Erol