GÜNEY AZERBAYCAN'DA TARİH İLMİNE KISA BİR BAKIŞ* 1 -6-
(...) Bütün bu saydığımız yerlerin dört etrafında, yani Kaşkayların ve Farsların
yaşadığı bölgelerde, Hemedan';la Gezvin arasındaki yerlerde, İsfahan, Humesi, Yezd, Tahran,Gum, Şehriyar, Ğar, Kerec, Luvasanat, Save, Zerend, Kehek, Kelhoran ve Forahan gibi yerlerde yaşayanların çoğu Türkçe konuşmaktadır, yani Türk'tür.
İran'ın birçok yerinde Farslarla kaynayıp karışan ve iç içe bir hayat yaşayan bazı Türk
tayfalarının köy, kasaba, şehir ve bölgelerdeki sayılarını göz önüne aldığımızda, onların
coğrafî olarak birbirinden ayrılmasının da pek mümkün olmadığını görürüz.
İran';da en eski devirlerden beri Fars ve Azeri Türklerinden başka Türkmenler,
Beluçlar, Araplar, Gilikler ve Lorlar da yaşamış ve yaşamaktadırlar. Yani İran, tarihin en eski
devirlerinden günümüze kadar birçok milletin yaşadığı bir ülke olmuştur. Ancak, Pehleviler,
tarih boyunca var olan ve bugün de varlığını devam ettiren başta Türkler olmak üzere Fars
olmayan milletlerin varlığını ve dilini, emperyalist İngilizlerin dikte ettirmesiyle inkâr etmeye
başladılar. Teorisyenler / kuramcılar, İran';da Farslardan başka yaşayan milletlerin ve onların kullandığı dilin sonradan ortaya çıktığını ve bunların geçici olduğunu iddia etmeye başladılar.Ne yazık ki, Tebriz';in Hükümvar kasabasında bir Türk ailenin oğlu olarak dünyaya gelen Seyid Ahmed Kesrevî de söz konusu iddiaları savunanlardan birisi olmuştur. Kesrevî';ye göre, Azerbaycanlıların dili, Moğol istilasına kadar kökü Fars diline dayanan Azeri dili idi.
Dolayısıyla Moğol istilasından sonra Türkleşen Azeri dili ortadan kaldırılmalıdır. Kesrevî';nin
yetiştirdiği bazı öğrenciler de biraz daha ileri giderek, “17. yüzyıla kadar Azerbaycan';da
yaşayan halkın çoğunluğu Fars idi. Türk dilinin Azerbaycan'da yayılması 17. yüzyıldan sonra olmuştur. demeye başladılar.
İran';da, Pehlevilerden itibaren hakim olan bu zihniyet, zaman içerisinde bütün
şiddetiyle devam ettirildi. Fars olmayan milletlerin ana diliyle okuma yazmaları ve
konuşmaları yasaklandı. Başta Türkler olmak üzere Fars olmayanların zengin millî kültürünü
ve edebiyatını ortadan kaldırmak için her türlü tedbir alındı. Onları, zorla Farsça okumaya,
yazmaya ve konuşmaya mecbur ettiler. Hatta, ilkokula yeni başlayan ve Türkçe konuşan Türk çocuklarına nakdî para cezası uygulandı.
Güya uygulanan bu siyaset, yani sadece Farsça okuma yazma meselesi, İran İslam
Cumhuriyeti Anayasası'nın 15. maddesiyle halledilmiş oldu. Anayasanın bu maddesinde
belirtildiği gibi, Kur';an-ı Kerim'in açık ayetleri de İslam milletlerinin dilini ve millî
hukuklarının varlığını kabul etmekte ve İslamî hükümetler tarafından korunmasını da tavsiye etmektedir. Kur';an-ı Kerim';in bu açık hükmü bile istismar edilmektedir. Şimdi bakalım
Azerbaycan tarihi, Özellikle Türk halkının millî varlığı, millî dili ve vatanı hakkında nelerin
yapılıp yapılmadığı hakkında neleri ortaya koymaktadır?
1. Tarih Kaynaklar: Her bir tarihî hadiseni öğrenmek için aşağıdaki kaynaklardan
istifade olunmaktadır:
1.1. Hadisenin çağdaşı olan insanların yazdıkları ve diğer kitabeler,
1.2. Yer altında ve yer üstünde bulunan tarihî eserler ve çeşitli belgeler,
1.3. Tarihî hadiselerin çağdaşı olmayan tarihçilerin yaptığı tetkikler ve yazıp yarattığı
eserler.
2. Dil, El, Şahıs ve Yer Adları:
2
2.1. Yurdumuz Azerbaycan';ın İslam';a kadar olan, takriben 4 bin yıllık tarihini yazmak
için, yukarıda işaret ettiğimiz kaynakların en önemlisi yer altından ve yer üstünden tesadüfen
bulunan kadim yazılar ve belgelerdir. Bunun için yer altında yapılan ilmî kazıntılar / kazılar
vasıtasıyla ele geçen kadim yazılar, kitabeler ve diğer tarihî eserlerden faydalanmak şarttır.
Azerbaycan topraklarında bulunan çeşitli kitap, kitabe, edebî ve bediî eserler gibi tarihî
kaynaklar, kadim zaman dilimlerinde meydana gelen hadiseler hakkında birtakım bilgiler
vermektedir. Bunun yanında o devirde insanların kullandığı dil, kültür, iş, iş hayatı, yaşayış
tarzı ve dünya görüşü hakkında da birtakım bilgiler ortaya koymaktadır. Kadim Azerbaycan
tarihini öğrenmek için bütün bu tarihî kaynakların ortaya koyduğu bilgi ve belgelerden
istifade etmek lazımdır. Hiçbir kaynak bu tarihî bilgi ve belgeleri reddetmeye kadir değildir.
İslam'dan önceki kadim tarihimizi öğrenmek için esas alacağımız bu kaynaklardan
yeteri kadar elimizde yoktur. Çünkü, o kadim devirlere ait tarihî kitabeler ve bediî eserler, ya
yazılmamış veya yazılmış ama ele geçmemiştir. Belki de o kadim devirlere ait tarihî kitabeler
ve bediî eserler, zamanın şahları, hâkim daireleri veya emirleri tarafından ortadan
kaldırılmıştır. Dolayısıyla, Azerbaycan'ın kadim tarihî devirlerini gün yüzüne çıkaracak olan
kadim binalar, hünerli eserler, tabak ve çanak çömlek gibi eserlerin günümüze kadar ulaşması
engellenmiştir. Çünkü, bütün bu tarihî belgelerin kaynağı yer altıdır. Bunların ortaya
çıkarılması da yapılan ilmî kazıntılar / kazı çalışmaları sonucunda mümkün olmaktadır.
Büyük bir üzüntüyle belirtmeliyim ki, bugüne kadar genellikle Güney Azerbaycan ve
özellikle Manna / Med devleti sınırları içerisinde resmî veya gayri resmî ilmî kazıntılar / kazı
çalışmaları yapılmadığı gibi arkeolojik incelemeler de yapılmamıştır.
Mesela, Manna / Med hükümetinin / devletinin hüküm sürdüğü Urmiye Gölü'nün
kuzeyi, güneyi ve kısmen batı toprakları yanında Heşteri, Miyana ve Zencan-Gezvin
topraklarında gömülü bulunan eserlerin ortaya çıkarılması için hiçbir kazı çalışması
yapılmamıştır. Bunun yanında Manna / Med hükümetinin / devletinin merkezi olan
Hemedan'daki büyük kasırlar, saraylar, binalar, yedi çeşit renkte olan Yedi Kale ve Yedi
Kale';nin yüksek duvarları hakkında hiçbir araştırma ve kazı çalışması yapılmamıştır.
Hemedan merkezinde bulunan ve Zerdüştizmin ilk ve zengin mabetlerinden biri olan, yani
Zerdüştçülükte kutsal ateşin yandığı kabul edilen bir yapı olan ;Ana Hayta; ateşgedesinin de yeri araştırılmamış, bu hususta hiçbir kazı çalışması yapılmamış ve dolayısıyla mabedin yeri de tespit edilmemiştir. Yukarıda adları zikredilen bu toprakların ve genellikle bütün
Azerbaycan'ın her bir parçası, öz koynunda kadim zengin tarihimizin bir eserini
saklamaktadır. Meşhur Fransalı tarihçisi R. Girşmen de bugüne kadar İran';ın tarihî yerlerinde
yeterli derecede bir araştırma ve kazı çalışmalarının yapılmadığını belirtmektedir.
İskender';in Doğu'';ya doğru düzenlediği seferler sırasında ortaya çıkan Atropaten
hükümetinin / devletinin, Selukiler, Eşkaniler ve Sasaniler devrinde başşehri olan “Ferada
Aseb=Perspeh” veya “Şir=Kenzak”, bugünkü “Taht-ı Süleyman” şehri, kadim Azerbaycan
tarihinin takriben iki bin 500 yıllık tarihini öz koynunda muhafaza etmektedir.
Taht-ı Süleyman şehrinde en eski devirlerden kalan zerdüşt dininin çeşitli figürleriyle
süslenmiş olan ve bugüne sadece adı kalan “Azerkeşneseb” mabedi hakkında herhangi bir
arkeolojik çalışma yapılmamış ve ortaya çıkarılmamıştır. (...)
* 1 Bu yazı, Tebrizli / Kirişli tarihçi, yazar Prof. Dr. Mehemmed Taki Zehtabî';nin İran Türklerinin Eski Tarihi
adlı eserinin birinci cildinden alınmıştır. Arap alfabesiyle ve Tebriz Türkçesi'yle yazılmış olan bu eser,
tarafımızdan Türk alfabesiyle Türkiye Türkçesi'ne aktarılmıştır. Bundan sonra da seri halinde yayımlanacaktır.
YORUMLAR