Muharrem ve Yas tutmak

Muharrem ve Yas tutmak
27 Temmuz 2023 - 23:41
Muharrem ve Yas tutmak
Hüseyin YEŞİL
Muharrem ayı İslam öncesinde haram sayılan dört aydan birisidir. İşleri ve bütün geçim kaynaklarını savaşmaktan elde eden cahiliye dönemi Arapları bu, dört ayda savaşmazlardı. Bu aylardan birisi de Muharrem ayıdır.
İslam peygamberinin (saa) gelişiyle sistemleşen İslam dini de o dört haram ayın özelliklerini aynen kabul etti. Yani savaşmak haram kılındı. Ne yazıkki peygamberden (saa) sonra İslam ümmeti bu barışçıl geleneği bozdu.
Muharrem ayı içerisinde, hem de peygamberin kalbimin meyvesi diye tanımladığı torununu öldürdü. Müslümanlar peygamber emanetine sahip çıkma hususunda sınıfta kalmıştı.
Bilindiği gibi islamda her iş ve hareket Allah’ın istediği istikamette, birey ve toplum tarafından yapılırsa ibadettir. Allah’a kulluktur…..
Allah’a kulluğun mükafat ve ödülünü Allah verecektir. Kimseler hiçbir şekilde o kulluğun karşılığını ödeyemez.
Hz. Hüseyin (as) de büyük babası Hz. Peygamberden sonra islamda bozulma çürümenin ivme kazanarak yaygınlaştığını görünce, zulüm ve haksızlıkların İslama mal edilerek yapıldığına şahit olunca İslam ümmetini uyandırma ve hakkı anlatma cihetine yönelip Kerbela’da İslam ümmetinin gözü önünde öldürüldü.
Böyle bir özden geçmişliği, fedakarlığı hiçbir karşılık ve makam beklemeden yalnız halkın doğruları görüp anlaması adına yapan kişiye hayranlık duymamak ve haksızlığa uğratılarak öldürülmesine üzülmemek hiçbir temiz vicdan sahibinin kabullenebileceği iş değildir.
Hele ayni doğrultuda aynı davaya inananların acısını ,imanlarının gösterdiği temizlik ve doğruluk çerçevesinde unutmaları ve hazmedebilmeleri asla düşünülemez.
İnanca ve inancın ilerlemesine yardımcı olacak her malzemeyi kullanmaya inancın samimi ve gerçek sahibi doğası gereği çalışacaktır. Yoksa süreç içerisinde zaman ve şartlar o hakkı ve hakikatı unutturup yok eder.
Muharrem ve Kerbela özeline konuyu uygulayacak olursak günün koşulları icabı hem de Kerbela kahramanlarından sonra geriye kalanların kadın ve çocuklar olduğunu düşünürsek, öldürülenlerin o kadın ve çocukların eşleri, oğulları, kardeşleri, yakınları, babaları olduğunu göz önüne getirirsek matem karaları bağlayarak yas tutmalarının, üzülüp ağlamalarının çok tabii ve normal olduğunu iyi anlarız.
Öldürülenlerin kesilmiş başlarının şehirlerden geçerken çoluk çocuğun gözlerinin önünde mızrak uçlarına takılarak teşhir edilmelerinin de hesaba katılması halinde acı ve ızdırabın boyutunun derecesini anlatabilmek imkanı olmaz kişilerin vicdani duyguları ancak cevap verebilir bu acıların derecesine.
Esir olarak götürülenlerin halkın gözünü korkutmak için dövülüp aşağılanmaları.
Bunlar üst üste getirildiği zaman tarifi imkansız bir acılar yığınının çığ gibi çoğaldığını görür. Bu trajedi günlerce sürer ve görülmemiş boyutta işkencelere evrilir.
Bu zulümlerin yoğun şekilde reva görüldüğü peygamber (saa) ailesidir. Peygamberin emanet ettiği ailedir.
Nitekim Hz. Ali’nin kızı Kerbelanın kahraman kadını, Hz. Hüseyin’in (as) şehadetinden sonra bayraktarı olan Zeynep (as) bir topluluğun ilgiyle kendilerini seyrettiğini ve yer yer ileri geri laflarla esirleri taciz ettiğini görünce onlara hitaben: Ey Muhammet ümmeti yarın peygambere benim aileme nasıl davrandınız diye sorduğunda hangi cevabı vereceksiniz. Bir kaç kişinin bu söz karşısında ağladığını ve halkın umumen dağıldığını kaydetmişlerdir.
Hz. Zeynep’in (as) sözünde olduğu gibi acaba ümmetin Hz. Hüseyin’e ve ailesine, çocuklarına yaptığı zülmü peygamber hazretleri görseydi ne derdi? Alkışlar mıydı yoksa kızar mıydı?
Bu olumsuz hareketin peygamberi kızdıracağı gerek torunu olması gerekse inancını savunmasına hizmet edenin engellenmesi açısından muhakkaktır. Kuranı Kerim’de de yüce yaratan “Allahı ve peygamberi incitenlere Allah’ın azabı inecektir.” Buyurmaktadır.
O gün Yezid’in saf ve tarafında olanlar var olduğu gibi Hz. Hüseyin (as) tarafında olanlar da ölmüştür. Gerçekten Kerbela’da onunla şehadete koşacak kadar Hz. Hüseyin’in (as) muhabbetini kalbinde besleyenler Aşura gününe kadar ve sonrası olanları olduğu gibi yaşatmaya çalışmış ve yaşatmışlardır da. Bütün karelerini saniyesi saniyesine, yeriyle zamanıyla ezberlemiş ve özümsemişler.
Kuran ve sünnet mihveri dahilinde Hz. Hüseyin’e yapılan zulümleri lanetlerken, yapanlara, yaptıranlara, imkan sağlayanlara mevki ve makam peşkeş çekenlere, ortam hazırlayanlara Allah’ın lanet göndermesini nefretle istemişler ve Hz. Hüseyin gibi insancıllık timsali olan yüce şahsiyetin haksızca ve zalimce öldürülmesine üzülmüş ve ağlamışlardır.
İnsanlığın öyle bir şahsiyetin nurlu ve aydınlık varlığından yaralanmasının dumura uğratılmasını üzüntüyle anmışlardır. Peygamber (saa) ailesinin çektiği acı ve zulmü lanetlemiş ağıtlarla, mersiye ve teziyelerle, hedef ve amaçlarını saptırmadan yaşatmışlardır.
Bu gerçek manada peygamber (saa) ailesinin değer ve üstünlüğünü bilenlerin uyguladığı hayata geçirdiği uygulama olmuştur.
Matem ve yas tutmak aşıkların muhabbetinin ürünüdür. Aşk beslemeyen neye ve niye ağlar ki. Gerçek aşk sahipleri çaresizliklerini göz yaşlarıyla ifade edip muhabbet ve sevgilerini türlü şekillerde belirtirler. Ondan dolayı ciddi manada Hz. Hüseyin ve fikirdaşlarının hakkını anlayanlar ve Hz. Hüseyin ailesinin değer ve üstünlüklerine vakıf olanlar, onlara besledikleri sevgiyi göstererek acılarını paylaşmış ve türlü ağıt ve mersiyeler eşliğinde ağlamıştır. Ağlamaktadır. O aşkı içinde besleyenlerin çoğu kez basit bir hatırlatma bile ağlamasına yetmiştir.
Ama bu üzüntü ve ağlamaların temeli sevgidir aşkdır. Bizde bir deyim vardır. “ Can yanacak ki gözden yaş gelsin” canı yakan o aşktır işte. Veya “ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar.” Anadaki evladına olan aşk evladına yanmasını ağlamasını sağlar. İşte o aşkı içinde hisseden insanlar da aynı duygu ve aşkla içten ve özümseyerek ağlayanlar yas tutanlardır ki o boyutta ağlayış işte , destekleme ve taraftarlık anlamına geldiği için ibadet özelliğine sahiptir.
Bütün bunlarla birlikte Allaha kulluk sınırları zorlanmadan, çiğnenmeden, aşırılık ve gevşeklik gösterilmeden yapılırsa, Allah’a kulluktur. Üstün ve mükemmel harekettir.
Bu hususta gerek peygamberimiz (saa) ve gerekse imamlarımızın (as) yüzlerle ifade edilecek buyrukları mevcuttur. Bu daracık alan yeterli olmadığı için ilgili kitaplara müracaatla hakikatın boyutu anlaşılacaktır.
Hz. Hüseyin’in davasının ciddiyet ve özelliğini deforme etmeden yapılmasına özen gösterilmeli ehliyetli ve konuyu anlayan kişilerce uygulanmalıdır ki gerçek hedefine ulaşsın. Yoksa emekler heba olur. Çünkü Hz. Hüseyin’in hedefi, ticarete, şöhrete, çıkar elde etmeye, ün kazanmaya, müşteri bulmaya, birilerine yaranmaya kurban edilmeyecek kadar ulvi ve yüksek bir konudur. İşte o zaman Hz. Abbas (as) çarpar…
Yüceler yücesi yaratıcıdan gerçekleri anlamayı, yaşamayı, yaşatmayı hepimize, evlatlarımıza ve milletimize nasip etmesini dilerken ahrete intikal etmiş olanlarımıza da şehitlerin efendisi Hz. Hüseyin (as) hürmetine merhametiyle muamele etmesini niyaz ederim.
Allah’ın selamı hakka uyanlaradır. Saygılarımla Hüseyin YEŞİL

YORUMLAR

  • 0 Yorum